Elektriğin Olmadığı Bir Dünyada Geçen ‘Işıklar Sönerse’ Öykü Serimiz Başlıyor: İlk Bölüm Şimdi Yayında!

Elektrik, günümüzde “teknoloji” adı altında kullandığımız hemen hemen her şeyin ana güç kaynağı. Bugün sizleri kısa bir hikayenin altında düşünce deneyine çıkartacağım. Hayatımızın olmazsa olmazlarından biri haline gelen elektrik, şu an yok olsaydı hayatımız nasıl şekillenirdi? İnsanlar olarak biz nasıl bir hayat sürebilirdik? Başlarda bocalayıp sonra toparlar mıydık, yoksa her şey sürekli daha kötü bir hale mi bürünürdü?

Tüm bu sorulara kendi kafamda oluşturduğum ve bizden biri olduğunu düşündüğüm “Soner” karakteriyle cevaplamaya çalışacağım. Ayrıca eğer bu serimiz hoşunuza giderse yorumlarda bizimle paylaşarak “Bugün birden yok olsaydı” dediğiniz başka konuların da hikayeleştirilmiş anlatımını önerebilirsiniz. Hadi, gelin elektriksiz bir dünyada neler olacağına bakalım. 

Bölüm 1: Yine mi elektrikler gitti

Işıklar Sönerse

Uff… Gecelere takılmaya bayılıyorum, hatta arkadaşlarım bana gece kuşu olduğumu söylüyor, ancak ah şu gecelerin sabahları olmasa. Yine gecenin tüm o çılgınlığından tüm acısını çıkaran Güneş ışığı odamın penceresinden içeriye giriyor. Benim şu an uyumam lazımdı, neden bu kadar erken kalktım ki zaten. Tam o sırada odamın kapısından bir ses geliyor: “Soneeer! Hadi kalk, okula geç kalacaksın.” 

“Tamam anneee kalktım, gözümü dinlendiriyorum sadece.” Güneş ışığının sıcaklığının kollarımı yakmaya başlamasının verdiği rahatsızlığın da etkisiyle yatakta daha fazla oyalanmanın bir gereği olmadığını düşünüyor ve bir hışımla kalkıyorum. Yatağımın kenarında duran ve sabaha kadar şarj etmiş olduğum telefonu da alıp mutfağa, annemin yanına geçiyorum. Annem fırına bayatlamış ekmekleri değerlendirmek için ekmekli pizzalar koymuş. Annemle oturmuş günlük konulardan konuşurken birden kulağı sağır edecek kadar yüksek bir ses duyuldu ve evde elektrikler kesildi. 

Korkan annemi biraz sakinleştirdikten sonra neler olduğuna bakmaya çıktım. Başta sesin fırın nedeniyle geldiğini düşünmüştüm, ancak mahallemizdeki tüm elektrikler kesilmişti. Ne oldu ne olacak diye sorarken, telefondan gündemi takip etmeye başladım. Twitter’a girip baktığımda Webtekno’nun bütün dünyada elektriklerin kesildiğiyle ilgili haber yayınladığını gördüm. Evdeki internetim kesilmişti, ancak mobil veriden bağlanabiliyordum. Elbette böylesine büyük bir kesinti interneti durma noktasına getirmişti. 5 dakika geçmesine rağmen hiçbir sayfayı açamadım. Aklımda felaket senaryoları oluşmaya başlamıştı, ancak annemi çok fazla üzmemek için söylemedim. 

Hızlıca giyinip dışarı çıkmalıydım. Evde durarak bilgisiz kalmaya devam edemezdim. Eğer birileri bize “şaka” yapmıyorsa durum çok ciddiydi. Hemen üstümü giyindim ve anneme kendisini sevdiğimi söyleyip okul için dışarıya çıktım. Okula varırken dışarıdaki herkesin elinde telefon vardı. Sevdiklerine ulaşmaya çalışıyorlardı, ancak ne yazık ki hiçbir operatör tam olarak çalışmıyordu. Aklıma daha önce deprem ve diğer doğal afetlerde sayısız kez eleştirilen “afet durumu için hazırlık” yapılmaması geldi. Aslında diğer konulardaki haklı eleştirileri ben de desteklemiştim, ancak böylesine büyük bir elektrik kesintisinde iletişimin kesilmesinin son derece normal olduğunu sanırım kabul etmeliydim. Zaten tek sorun bu değildi, arabaların büyük bir kısmı çalışmıyordu. Ne olmuştu da böylesine büyük bir şey yaşanmıştı. Hadi elektriklerin kesintisini bir şekilde anlardım da kendi elektriklerini kendi yakıtıyla üreten içten yanmalı motorlu arabaların çalışmaması bana çok garip gelmişti. Neyse ki evim okuluma çok da uzak değildi ve yürüyerek ulaşabildim.

Ege Üniversitesi’nden içeriye girmeye çalışırken, öğrenci kartlarının çalışmadığını fark ettim. Kartımı görevliye göstererek kampüse girdikten sonra hızlıca kantine doğru yürümeye başladım. Arkadaşlarım kahvesini almış, bugün yaşanan olayla ilgili konuştukları anlaşılan hararetli bir muhabbetin içinde görünüyorlardı. Onlara doğru yürürken “Oğluum neler oluyor bu dünyaya” diye seslendi arkamdan koşarak gelen Koray. “Açıkçası ben de hiçbir şey anlamadım kankacım. Sıkıntı bayağı büyük gibi görünüyor” dedim ben de. 

Beraber yürüyüp bizim arkadaş grubunun yanına oturduk. Herkes bugün yaşanan büyük sesi ve elektrik kesintisini konuşuyordu. “Çok korkuyorum ya, acaba ne olacak?” diye sordu Pelin. “Ya korkacak bir şey yok, en fazla birkaç gün mum ışığıyla takılırız. Hatta sohbet falan ederiz, güzel bile olur.” diyerek Pelin’i biraz sakinleştirmeye çalıştım. Koray da “Aaaa, şimdi elektrikler de gitti bizim notlar da yalan olacak muhtemelen” dedi. Bunu duyan diğer kişiler de hallerinden yarı memnun bir şekilde “Aaaa evet” diyerek destek verdiler Koray’a. 

Ders saati geldiğinde hep beraber dersliğin yolunu tuttuk. Derslerinde disiplini seven Mehmet hoca, derse girer girmez “Bugün yaşanan olayla ilgili gereksiz muhabbetler yapıp da dersin işleyişini bozan olursa doğrudan kapının yolunu bulur” dedi. Ben de oturup bundan sonrasında neler yaşanacağını kara kara düşünürken dersi dinliyormuş gibi davranmaya başladım. Böyle bir olay yaşanmışken kimsenin derse odaklanacağını düşünmüyordum zaten. 

Ders bittikten sonra eve geçmeden önce arkadaşlarla üniversiteye de yakın olan bir yere geçmeye karar verdik. Konuşulacak o kadar çok konu vardı ki, herkes adeta meraktan çatlıyordu. Elbette yan masalardan bazı duyumları da almaya başlamıştım. Yanımızdaki masada oturan 30 – 35 yaşlarında şık giyimli bir adam, karşısındaki arkadaşına “Her şey çöktü, tüm birikimimi kripto paraya yatırmıştım. Eğer gelmezse ben resmen bittim” diyordu. O an fark ettim ki bu durum gerçekten çok büyük bir şeydi. Sadece evdeki fırın değil, cebimdeki para, ısınmak için kullandığım doğalgaz, uzak mesafelere hızlıca gitmek için kullandığım araba, oyun oynadığım, internette gezindiğim, arkadaşlarımla istediğim her zaman konuşmamı sağlayan telefon ve bilgisayar, kulaklığı takarak dinlediğim müzik her şey gidecekti. İçimden “Yok ya kısa sürede çözerler” diye geçirmeye başladım.

Arkadaşlarımla yaşanan olaylarla ilgili konuştuktan sonra evimin yolunu tutuyorum. Yolda yürürken içimde garip bir korku, bilinmezlik ve bu yeni olayın nelere gebe olduğunu düşündüğüm duygu karmaşıklığı var. Eve vardığımda annemi mum ışığının altında beni beklerken buluyorum. “Nerde kaldın Soner? Merak ettim oğlum.” diyerek karşılıyor annem. “Okuldan sonra biraz arkadaşlarla takıldık annecim” diyorum karşılık olarak. Annemle mum ışığının altında oturup biraz sohbet ettikten sonra biraz yorgunluk biraz da bugünün rüya olmasını umut etmenin etkisiyle yatağa geçiyorum. 

Bölüm 2: Alışkanlıklar değişiyor

Işıklar Sönerse

Elektriklerin kesilmesinin üzerinden tam 1 ay geçti. İçimdeki duygular adeta beni yiyip bitiriyor. Elektriklerin kesilmesi herkesin hayatını değiştirdiği gibi benim de hayatımı kökünden etkiledi. Eskiden yaptığım pek çok şeyi yapamamak bazı noktalarda iyiyken bazı noktalarda ise kötü olabiliyor. Mesela sabah kalktığımda telefonu elime alıp saatlerce yatakta boş vakit geçirmiyorum. Yatağımdan hızlıca kalkıp güne daha dinç bir şekilde başlıyorum. Bunun dışında çok ciddi sıkıntıları da mevcut. Arkadaşlarımla iletişimim zor hale geldi. Özellikle evlerimiz çok yakın değilse neredeyse hiç görüşemiyoruz. Yolların uzun sürmesinin dışında o an nerede olacağını bilmediğim için pek çok arkadaşımın yüzünü göremiyorum. Zaten okullar da kapandı. Kapanmasaydı bile kaç kişi bu okullara gelebilirdi ki zaten. Belki ileride yeniden düzen kurulur, ancak şu an için işler çok da sağlıklı görünmüyor.

Hayatım boyunca yanımda olan alışkanlıklarımın elektriklerin gitmesiyle birlikte yok olmasının ardından haberleşme sistemimiz de bozuldu. Eskiden 1 saniye uzağımızda olan Dünya’dan artık haberimiz yok. Küresel ısınma arttı mı? Dolar kaç TL oldu? Samsung’un yeni akıllı telefonu ne zaman çıkacak? Eskiden severek takip ettiğim pek çok şey artık yok. Zaten bir önemi de kalmadı hayatımızda. Şimdiki sorunlarımız daha basit ama bir o kadar da önemli olanlar. Mesela artık eski teknolojiler olmadığı için yemek bulmak çok daha zor. Suyun bile evlerimize ulaşması için elektriğe ihtiyacı olduğunu öğrendim. Eskiden insanlar elektriksiz nasıl yaşıyorlardı bilmiyorum, ancak rahata alışan bizler için durum son derece korkutucu. E tabi bu rahatlık döneminde artan insan nüfusu da bu son 1 aylık süreçte kaosun ortaya çıkmasına neden oldu. Benim oturduğum bölge dışında neler olduğunu çok iyi bilmiyorum ama eğer bu kesinti Webtekno’nun dediği gibi Dünya genelindeyse devletler yıkılmış dahi olabilir. 

Yataktan kalkmam lazım artık. Zaten hemen dışarıya çıkıp iki sokak aşağımızdaki Vildan ablaların su kuyusundan el pompasıyla bir kova su almam gerekiyor. Bu tarz işler bir rutin haline gelmiş olsa da hala fazlasıyla yorucu. Ha bu arada yemek konusunda sıkıntımız olduğunu söylemiştim. Dün annemle karar verdik, çok yakında köye doğru göçe başlayacağız. Zaten Ayvalık’ta rahmetli babamdan kalma 2 dönüm kadar arazimiz var. İçerisinde ufak da bir ev var. Oraya yerleşip kendi ürünlerimizi yetiştireceğiz. Çoğu insan da bu tarz yolculuklara çıkmaya başladı zaten. Hazır gıdalar tükenmek üzereyken ve bundan sonra makinelerin gücünden yardım alamayacağımız için en mantıklı karar bu olacak. Umarım, oluşan bu kaos bizim Ayvalık’taki evin yağmalanmasına neden olmamıştır. Elimizde kalan son eşyalarla 160 kilometre yol yürüdükten sonra karşımda evimde oturan başka bir aileyi görürsem ne yaparım bilmiyorum. Neyse, bu kötü senaryoları şimdilik düşünmek istemiyorum. 

Her sabah gerçekleştirdiğim rutin işlerimi hallettikten sonra artık biraz arkadaşlarla takılabilirim. Evi hemen 2 sokak arkamızda olan üniversiteden arkadaşım Koray’la buluşup muhabbetin dibine vuracağız. Tabi eskisi gibi sosyal medya programları olmadığı için insanlarla iletişimi yüz yüze yapmamız gerekiyor. Bu arada uzun yıllardır hoşlandığım bir kız var. Annemin yakın arkadaşı Nurgül teyzenin kızı Zeynep. Her gün su kuyusunda sıra beklerken onunla göz göze geliyorum. Seviyorum sevmesine de zaten yakında çekip gideceğim buralardan. Hem kendimi hem de kızcağızı üzmemek için kendimi sürekli geride tutuyorum. Yine de insan dertleniyor işte. Zaten Koray’la buluşup aşk muhabbetlerinden bahsediyoruz bol bol. Onun da üniversiteden çok sevdiği biri vardı, ancak ailesinin yanına Trabzon’a gitmişti. Elektrikler kesildikten sonra da bir daha hiç görüşemediler. Onun da derdi büyük anlayacağınız. 

Bu ana kadar sürekli sitem etmişim gibi göründüm değil mi? Aslında güzel şeyler de olmadı değil. İnanın havayı soluduğumda içime bir huzur doluyor adeta. Elbette daha sadece 1 ay geçti ve ilkbahar – yaz aylarına denk geldiği için ısınma problemiyle karşılaşmadık, ancak biz insanlar havamızı ne çok kirletiyormuşuz öyle. Elektriklerin kesilmesinin bir diğer artısı ise ses oldu. Etrafımızda “en sessiz” dediğimiz anda bile ne kadar çok ses çıktığını fark ettim. Sadece o elektrik kablolarından çıkan sesin bile bir uğultu oluşturduğunu fark ettim. 

Aradan 2 hafta geçti. Bu süreçte diğer anlattıklarım dışında çok da farklı bir şey olmadı. Benim ve annem için umutlu bir şey söyleyeyim, bugün göçümüze başlıyoruz. Evet biliyorum, çok zor bir yolculuk olacak, ancak bunu yapmamız gerekiyor. Asayişin eskisi gibi sağlanamaması şehirleri her geçen gün daha tehlikeli bir hale getiriyor. İnsanlar yemek için birbirlerine zarar vermeye başladılar. Yolculuğumuz için tüm hazırlıkları annemle birlikte yaptık. Evdeki hemen hemen her şeyi bıraktık. Sadece yolculuk ve sonrası için gerekli un, pirinç gibi birkaç gıda malzemesi, bir de çok değer verdiğimiz ufak kişisel eşyalarımızı yanımıza aldık. 

Yolculuk çok zorlu geçiyor. Tam 1 gündür yoldayız ve ayaklarımızın altı su toplamış durumda. Geceyi geçirmek için kendimize yol üstünde bir han tarzında bir şey bulduk. Bazı girişimci kişiler, yeni düzene hızlıca adapte olarak bunları düşünmüşler. Aslında güzel bir şey. Neyse, çok yorgunum. Hemen şimdi uyuyup yarın yolculuğuma kaldığım yerden devam etmem gerekiyor. Aslında tek başıma olsaydım 2. günün akşamında Ayvalık’a varırdım, ancak annem de var ve onu çok da yormak istemiyorum. Eğer her şey planlandığı gibi giderse 3. günün öğlen saatlerinde Ayvalık’ta olacağız. 

Yolculuğumuz sonunda bitti. Size çok güzel bir haber veriyorum. Evimize kimse girmemiş. Hayatımızın bundan sonraki yıllarını geçirmeyi planladığımız ev, en son 3 sene önce gittiğimiz haliyle duruyor. Biraz tozlanmış durumda ama kapımızın önünde kuyu, ayağımızın altında toprak var. Bundan sonrası bizim elimizde. 

Bölüm 3: Yeni hayatlar, yeni umutlar

Işıklar Sönerse

Elektriklerin kesilmesinin ardından neredeyse 1 sene geçti. Hayatımızın çok daha zorlu olacağını düşünüyordum, aslında zorlu da ancak artık alıştık sanırım. Su ve yemek sorununu hallettik, tek sorunumuz hastalıklar oluyor. Neyse ki ülkemizde çok iyi doktorlar var, ancak modern tıp sayesinde yakaladığımız pek çok kolaylık ne yazık ki gitti. Şimdilik annem ve bende ciddi bir rahatsızlık olmadı, ancak olduğunda bazı şeylerin iyileşmesi eskidi kadar olmayacak gibi görünüyor. 

Eskiden geceleri uyuyamayıp sabahları da uyanamayan ben, tıpkı şimdi olduğu gibi sabahın 6’sında ayakta oluyorum. E tabi köyde hayat erken başlar. Tarladaki ürünler sulanmalı, hayvanlar sağılmalı. Anlayacağınız iş çok. Ben bunları kafamda düşünürken uzaklardan bir ses geliyor: “Soneeeeer! Hayvanlara baktın mı?” “Şimdi bakıyorum aşkıım.” Tabi size anlatmadığım birkaç şey daha var. Biz Ayvalık’a geldikten sonra İzmir’den tanıdıklarımız olan Nurgül teyze ve kızı Zeynep bize katıldı. Şehirdeki zorbalardan son anda kurtulan Nurgül teyzeler, bizim Ayvalık’ta olduğumuzu bilerek yanımıza gelmeye çalışmışlar. Açıkçası Zeynep’in yanımıza gelmesine asla hayır diyemezdim. Zeynep, benim buradaki en iyi dostum ve sevdiğim insan oldu. Her işi birlikte yapıyor, zamanımızın büyük bir kısmını birlikte geçiriyoruz. Onlar için bizim evin yanına küçük bir oda daha yaptık, şimdilik annesiyle birlikte kalıyorlar. İşler biraz daha rayına otursun, evi daha da fazla genişletmeyi planlıyorum. Eski iş makinalarını kullanamadığımız için bu tarz işler çok daha zor oluyor, ancak eskisi gibi boş zaman geçireceğimiz şeyler olmadığı için yavaş yavaş yapıyoruz işte. 

Şu anda eskiden hayatımızda önemli saydığımız pek çok şeyden daha önemli olan damdaki inekleri sağdıktan sonra Zeynep’i de alıp annemlerin yanına gidiyorum. “Yine döktürmüşsünüz valla” dedikten sonra hızlıca masaya oturup kendi ellerimizle yaptığımız peynirden bir lokma ağzıma atıyorum. Sabah yaptığımız rutin işlerden muhabbet ederken içimden elektriklerin kesilmesi aslında bir yerde iyi mi oldu? diye düşünüyorum. O ana kadar her zaman “elektrikler acaba birgün geri gelir mi?” diye düşünüyordum, ancak fark ediyorum ki içten içe elektriklerin olmadığı bir dünya o kadar da kötü değil. 

Bölüm 4: Yeni bir umut

Işıklar Sönerse

Elektriklerin kesilmesinin ardından 5 yıl geçti. Koskoca 5 yıl. Bazen acı bazen de tatlı şeyler yaşadık. Mesela annem eskiden çok basit bir şekilde çözüleceğini düşündüğüm sağlık hizmetine ulaşamadığı için neredeyse tamamen kör oldu. Şeker hastası olduğunu düşünüyorum. Bu durum bizleri çok üzdü, ancak ben, Zeynep ve Nurgül teyze, annemin rahat bir şekilde hayatını sürdürebilmesi için elinden gelen herşeyi yapıyor. Güzel şeyler de oldu elbette. Zeynep ile evlendik, hatta önümüzdeki ay 3 yaşına girecek bir kız çocuğumuz bile var. Çocuğum olduktan sonra elektriklerin aslında ne kadar önemli olduğunu yeniden hissetmeye başladım. Özellikle Melisa bir sağlık sorunu yaşarsa ne yaparım bilmiyorum. Neyse ki şu anda sağlığı yerinde, ancak insan korkuyor işte. 

Yine tüm işleri hallettiğimiz bir günün akşamında annem ve Nurgül teyze uyumuş, Melisa da yanımızda günün yorgunluğu altında uykuya dalmıştı. Biz de Zeynep’le birlikte eski hayatlarımızdan, elektrikler birden gitmeseydi acaba nasıl bir hayatımızın olacağından bahsediyorduk. “Sence elektrikler olsaydı yine de birlikte olup Melisa gibi tatlı bir kızımız olur muydu?” diye sordu Zeynep. Ben de çok fazla düşünmeden “Senden elektrikler kesilmeden önce hoşlanıyordum, benim açımdan sen her zaman evleneceğim kişiydin” dedim. Bu açıklamamdan hoşnut olduğunu gösteren çarpık gülümsemesiyle “Bendeee” diyerek bana sarıldı. Sıcak yuvamızda yaşadığımız diğer güzel akşamlar gibi olan bu akşamda da yavaştan uykuya dalmadan önce her gün yaptığım gibi sanki elektrikler varmış gibi radyonun açma kapama düğmesiyle oynamaya başladım.

Tam o anda radyodan cızırtılar çıkmaya başladı. Büyük bir şaşkınlık içerisinde frekansları değiştirirken bir noktada bir kişinin açıklamasına rastladım. “Çok hızlı olmalıyım. Eğer beni duyuyorsanız, elektrikleri geri getirmenin bir yolu var. Her şey, tüm bu kesintinin başlangıç noktasıyla bağlantılı. Elektriklerin gelmesini istemeyen bir ülke var. Tüm dünyayı elektriksiz bırakırken kendileri özel alanlarda elektriğin gücünü kullanarak güçlenmeye devam ediysssddorrr” Ne olduğunu anlamaya çalışırken birden yine radyodaki bağlantı kesildi. Elektriklerin ilk gittiği günden beri, yaşanan bu olayla ilgili öğrendiğim ilk gerçek bilgi buydu. Kesintinin üzerinden 5 yıl geçmişti ve sonunda sevdiğim insanları kurtarmanın bir yolu olabilirdi.  Çok fazla insanın bu yayınla bilgiye ulaşamadığını düşündüm, sadece bir avuç insandık ve bu bilgiyi kullanarak belki de elektriklerin neden kesildiğini ve nasıl geri getirilebileceğini öğrenebilirdik. Önümüzde uzun bir macera vardı ve sonunda sevdiğim herkesi kurtarabilirdim.

Yeni bölümde neler olmasını istersiniz?

“Elektrikler bir gün tamamen kesilirse tüm dünyaya ne olur?” başlığı altında yazdığımız bu hikayenin ilk bölümünün sonuna geldik. Peki sizler hikayemizin ilk bölümünü sevdiniz mi? Yeni bölümün gelmesini istiyor musunuz? Ayrıca yeni bölümde neler görmek istersiniz? Kafamda Soner’le birlikte maceraya atlayıp elektriklerin neden kesildiğini öğrenmek var. Elbette bu konuda düşündüğüm bazı yollar da bulunuyor. Eğer bu serimizin devamının gelmesini, farklı konular altında yeni hikayelerin de çıkmasını istiyorsanız, yorumlarda bize bildirin. Ben de her hafta düzenli olarak yeni hikayelerle karşınızda olmaya çalışayım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir