Çocukluğumuzda saatleri öğrenmeye çalışmak zaman zaman kafa karıştırıcı olabiliyordu. 12’ye bölünmüş bir yuvarlak üzerinde, 24 saate bölünmüş bir günü takip etmek; dakikayı, saniyeyi hatta saliseyi öğrenmeye çalışmak çok da kolay değildi.
Aslında zamanın kendisi de başlı başına böyle bir konu. Hepimiz ne olduğunu biliriz, ama iş tanımlamaya geldiğinde durup bir düşünmek gerekir. Bu durumun kaynağı, zamanın hem felsefeciler tarafından hem de matematikçiler ve fizikçiler tarafından pek çok farklı açıdan ele alınan çok yönlü bir kavram olması diyebiliriz. Peki insanın gözle göremediği, sesini duyamadığı, koklayamadığı, tadamadığı, başlangıçta sadece gece ve gündüzün birbirini takip etmesi sebebiyle farkına vardığı ‘zaman’ neden şimdilerde tüm dünyada kullanılan haliyle ölçülmüş?
En baştan başlayalım; günün 24 saat olmasının sorumlusu kim?
Bir günün 24 saat olmasına ilk kimin karar verdiğine dönüp baktığımızda, bütün kaynaklar Antik Mısır’a işaret ediyor. Mısırlıların antik çağlarda zamanı ölçümleyebilmek için Güneş saatleri kullandığı biliniyor. Ayrıca yine Mısırlıların, bir günü küçük zaman dilimlerine ayıran ilk medeniyet olduğu düşünülüyor.
Mısırlılar günü 12 saat gündüz ve 12 saat gece olarak ikiye ayırıyorlar. Bunu daha detaylı açıklayan bir diğer formül; gün doğumu ile batımı arasındaki 10 saat, her iki alacakaranlık dönemi için birer saat ve gece karanlığı için de 12 saat olarak açıklanıyor. Zamanı takip ettikleri yer de yukarıda da söylediğimiz gibi Güneş saatleri.
Peki Güneş saati ne ola ki?
Mısırlıların zamanı ölçebilmek için geliştirdikleri Güneş saatleri, oldukça basit bir düzenek. Düz bir zeminde bir yuvarlağın ortasına dikilen bir çubuktan ibaret olan bu düzenekte zaman, çubuğun gölgesinin Güneş’in hareketiyle değişmesi mantığıyla ölçülüyor. Başlangıçta yalnızca çubuk ve yuvarlaktan ibaret olan Güneş saatleri daha sonra biraz daha geliştiriliyor ve zemine yerleştirilen çubuk T benzeri bir hal alıyor. Bu da gün doğumu ve batımı arasındaki süreyi 12 parçaya ayırmaya yarıyor.
Fakat tahmin edeceğiniz üzere Güneş saatlerinin zamanı ölçerken karşılaştığı bir sorun var; gece. Gece saatlerini bu yöntemle hesaplamak mümkün olmadığı için onlar da yönlerini yine gökyüzünde, bu kez yıldızlara çevirdiler.
Gece yıldızlarla zaman nasıl ölçüldü?
Mısırlılar, gökyüzündeki 36 yıldız ve yıldız kümesini takip ederek bir yılı on günlük 36 parçaya ayırıyordu. Yani onlar için yıldızları takip ederek zamanı ölçmek sadece bir günün saatleri ile ilgili değildi. Bu 36 yıldızdan 18 tanesi ise gün batımı ile gün doğumu arasındaki zamanı ölçmek için kullanılıyordu.
18 yıldızdan üçer tanesi alacakaranlık zamanlarını belirlemek için kullanılırken, diğer 12 yıldız, gökyüzünün tam karanlık olduğu dönemde Mısırlılara yol gösteriyordu. Bu yıldızların her birinin ortaya çıkışı, bir saate denk geliyordu. Böylece gece 12 saate bölünmüş oldu. Bu sistem sonrasında ilerleyen yıllarda 12’si geceyi gösteren 24’lü bir yıldız sisteminin kullanılmasıyla değişti. Bu gelişmeyle 24 saatlik gün kavramı iyice netleşmiş oldu.
Ancak her ne kadar 12 saatlik bir geceden ve 12 saatlik bir gündüzden bahsetsek de bu saatlerin aralıkları o dönemde eşit değildi. Mevsimsel olarak saatlerin aralıklarında değişiklikler oluyordu. Fakat sonrasında bu da gelişti ve devreye dakika ve saniye girdi.
Saatlerin eşit bölünmesine geçmeden önce Mısırlıların neden 12’lik sistemle, günü 24’e böldüğüne bakalım. Burada işin içine parmaklar giriyor ve konunun düşündüğümüz kadar derin olmadığı bir manzara karşımıza çıkıyor.
Konunun parmaklarla ne ilgisi var?
Mısırlıların gündüzü ve geceyi daha ufak parçalara ayırarak ölçerken neden 12’li sistem kullandıklarına dair iki farklı düşünce var. Bunlardan biri tamamen matematiksel ve 12’nin tam sayı bölenlerinin fazla olmasıyla açıklanıyor. Diğeri ise daha ilginç.
Diğer düşünceye göre Mısırlılar, o dönemlerde sayı saymak için parmaklar yerine parmak eklemlerini kullanıyorlardı ve saymak için kullanılan baş parmak dışında kalan diğer 4 parmakta toplam 12 eklem bulunduğu için bu sistem kolaylarına geldi.
Tabii ki bu konuda net bir sonuca varmak mümkün değil. Yine de tüm kaynaklar genelde bu iki ihtimal üzerinde duruyor. Yani gündüzü ve geceyi 12’şer saatlik dilimlere ayırıp bir güne 24 saat demek, Mısırlıların parmaklarıyla sayı sayma şekilleriyle ilgili olabilecek kadar basit bir gerekçeye dayanıyor olabilir.
24 saati anladık, 60 dakika ve 60 saniye nereden çıktı?
Mısırlılar her ne kadar günü parçalara ayırıp zamanı ölçen ilk medeniyet olarak karşımıza çıksa da, saat aralıklarının eşit olmaması gibi bazı ufak detaylar, sistemlerinin günümüzden baktığımızda o kadar da ‘eksiksiz’ olmadığı anlamına geliyor. Burada da devreye Antik Yunanlı gökbilimciler giriyor.
Bir Yunan astronom, matematikçi ve coğrafyacı olan Hipparkos (İznikli Hipparkos olarak da biliniyor ve yıldızlara ilişkin gözlemleriyle ve geometri ve coğrafyaya katkıları ile biliniyor.) günün 24 eşit parçaya bölünmesi gerektiğini söylüyor. Bu bölme işlemi sırasında ise Babil’in zamanında Sümer’den miras aldığı 60’lık sayı sisteminden faydalanıyor. Ardından bir saat 60 dakikaya, o da 60 saniyeye bölünüyor.
Tabii ki burada 60’ın neden seçildiği konusu da bir soru. Buna verilen cevap ise 60’ın 1, 2, 3, 4, 5, 6, 10, 12, 15, 20 ve 30 gibi bol böleni olan en küçük sayı olması. Tabii ki burada da, tıpkı 12’lik sayı sisteminin neden seçildiğine yönelik kesin bir bilgi olmadığı gibi, net bir fikre varmak mümkün değil.
Sonuç olarak farklı medeniyetlerin yıldızları, Güneş’i gözlemleyerek; işin içine matematik, geometri ve coğrafya katarak bir araya getirdiği bilgiler, günümüzde kullandığımız 24 saatlik gün, 60 dakika ve 60 saniye sistemini ortaya çıkarıyor.
Kaynak 1, Kaynak 2, Kaynak 3